Cevizin Serzenişleri
Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...
24 Temmuz 2012 Salı
1 Nisan 2012 Pazar
Yaklaşık 4 hafta önce nişanlandım. Bu konuda anlatmaya değer kısım bence nişan öncesi koşturmaca ve hazırlıklar. Nişan olup bittiğinde ertesi gün hayat çok farklı olmuyor. Sadece statü değiştiriyorsun sana nişanlı kız diyorlar. Bu kadar yani . Ama öncesindeki telaş, yaklaşık bir yıl yeter bana.
Müstakbel nişanlımla, nişan tarihini kararlaştırdığımızda ikimiz de birbirimize ürkek gözlerle baktık. Zor bir sürecin bizi beklediğini ve işin yüzde seksenini bizim halletmemiz gerektiğini biliyorduk çünkü. Nişandan iki hafta önce bu kararı aldık ve başladık zamanla yarışmaya. Önce ailelerimize kararımızı bildirdik, onay aldık. Bu arada nişan tarihinde benim isveçten bir misafirim olacaktı evde. Misafirim var onunla ilgilenmem lazım diye kendimi germedim. Artık kaçarı yoktu, nişan o tarihte olacaktı hiçbir durum buna engel olamazdı. Onun bu durumu anlayışla karşılayacağını, hatta gelişiyle nişanımın çakışmasına sevineceğini bile düşündüm. Nihayetinde öyle de oldu. Beni hiç yormadı, germedi, yük olmadı, aksine destek oldu. Misafir olmaktan çıkıp evin bir bireyi oldu.
İşe nereden başlayayım diye düşündüm. Proje direktörü gibiydim. Çünkü erkekler, gelenek görenek, adet hakkında bir şey bilmiyor bunu öğrendim. Sevgiliyken sorun yok, hiç bir şeyin önemi yok. Entel dantel ayağındasın "aman canım ne gerek var kız isteme törenine", "kimse gelmesin kendisi gelsin istesin" falan fişman. Hatta gidip konsoloslukta evlenelim sonra aileleri haberdar edelim gibi lafları bile konuştuk yani. Amaa kazın ayağı hiç de öyle değil işte. Aileler devreye girdi mi, babaya anneye sökmüyor entel dantel ayağı. Karşılarında anne baba amca dayı görmek istiyorlar, o ritüeli yaşamak istiyorlar. O tören olmazsa olmazların arasında. Bildiğin evde davet vereceğiz yani. Kız istemek, yüzük takmak tam bir seremoni. Bu konulardan ben de çok haberdar değilim tabi. Tarih kararlaştırılınca dosdoğru halama gittim. Biz böyle bir karar verdik, şimdi ne yapmamız gerekiyor diye sordum. Vay anasının sayın seyirciler işte o zaman o iki hafta bana bir gün gibi geldi. O kadar iş o iki hafta da nasıl halledilecek. Bu arada müstakbel nişanlım hala çok rahat. Rahatlığı sinirimi bozuyor. Hem bir şey bilmiyor hem ne var ki bunlar da yaparız diyor.
İlk önce kapalıçarşıya gidip yüzük beğendik. Klasik alyans istediğimizden 3 kuyumcu gezmek yeterli oldu. Zaten ilkine gidip ölçü verdik. Sonrasında benim elbisemi almaya sıra geldi. Bir akşam iş çıkışı vitrinleri gezdim, acaip moralim bozuldu. Benim istediğim gibi bir elbise yok. Diktirsem acaba yetişir mi telaşı başladı. Nişanı ertelesek mi diye bile düşündüm. İkinci gün bir arkadaşımla Nişantaşına gittim. Bayağı bir gezmeden sonra roman mağazasına girdik. Üstünkörü karıştırıyorken askıları aradığım elbiseyi buldum. Denedim tam bana göre dikilmiş. Anında aldık çıktık, bu işi halletiğim için ayrıca bir sevindim. Bu işin bence en önemli kısmıydı. Ambalaj önemli ambalajj:)) Şimdi sıra geldi aşkımın elbisesine. O biraz kilolu olduğu için zorlanacağımızı biliyordum. Neyse inanılmaz bir şekilde Networkden ikinci denediğimiz damatlığı aldık. Damatlık diyorum çünkü kumaşı biraz parlak - öyle olması gerekiyormuş- ve düğüne yakın gidip vericez ücretsiz olarak yakasına saten dikecekler. Oldu sana mis gibi damatlık. Bu kısım da halledildi. Ohh. Gerçi gömlek alırken yanlış olanı, kısa yakalı gömleği verdiler ama neyse. Çok sorun olmadı.
16 Şubat 2012 Perşembe
12 Şubat 2012 Pazar
Nam-ı değer oyunum. Onu meydana getirmek tam bir yılımı aldı. Şimdi onun ete kemiğe bürünmüş halini görmek istiyorum. Bunu gerçekten çok görmek istiyorum. Devamının gelmesi için buna ihtiyacım var. Yoksa ötekiler gibi bilgisayarımın hafızasında unutulup gidecek. Oynanmasını görmek için bir yıl daha beklemek istemem. İçindeki şevkin kırılmaması lazım, sonra hevesim kaçıyor, kağıda kaleme dokunmuyorum. Herşeyin değerinin ambalajla ölçüldüğü zamanlardayız. Vitrin önemli, pazarlama önemli, çevre önemli, ilişkiler önemli. Bunların hiçbirisi ben de yok. Oyunun gerçek değeriyle kimse ilgilenmiyor. Neden bahsediyor, nasıl bahsediyor, iletisi var mı yok mu, oynanmak için mi, sadece eğlencelik mi, işte herneyse kimse bununla alakadar değil. Varsa bir tanıdığın oynanır senin oyunun. Trajikomedinin absürdü diye nitelendiriyorum "empati"mi. Benim olduğu kadar herkesin olsun istiyorum. Onu görücüye çıkarmak istiyorum. Sahnelensin istiyorum, istiyorum, istiyorum...