Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...

10 Nisan 2009 Cuma

sol vetrikülden dökülenler...



Düşünüyordu sorun neredeydi? Kendinde mi yoksa karşısındakinde mi? Kısa aralıklarla bu düşünce onun zihnini yoklardı. Ve yine gelmişti. Gelmesine sebep olan kişi bu kez okunması güç alt metinler getiriyordu önüne. En az beş bilinmeyenli denklem duruyordu karşısında. Kendini zifiri karanlıkta ortalıkta bırakılmış hissediyordu. Gönül gözünden başka ona eşlik edecek kimse yoktu. Kişi kendini öyle gizliyordu ki, hal ve hareketinden hiçbir yere varılamıyordu.
Peki bu durumda niye onu hala okumaya ve anlamaya çalışıyordu. Nasıl bir ışık, nasıl bir ipucu görmüştü ki, bu işin peşine en olmadık işleri aydınlığa kavuşturan bir dedektif zihniyetiyle düşmüştü? Elde somut deliller var mıydı? Daha da en önemlisi, bu iş onun için neden bu kadar değerliydi? Yirmidört saatini alacak kadar önem arzeden durum neydi? Cevabını biliyor muydu? Sordu bunu kendine. Biliyordu tabi ama adını koyamıyordu. Koyabilse bile bunu kendine itiraf edemiyordu. Kendini dinliyordu. Ve en azından kendine dürüst olmaya çalışıyordu. Olabiliyor muydu?...

Bu çok da önemli değildi. O şu an çok mutluydu. En önemlisi de bu değil mi? Beyhuda laflar etmiyordu, önüne konana itirazı yoktu artık. Uzakta bir fener yanıyordu ve ne olursa olsun oraya ulaşmalıydı. Dehlizlerde kalmaya daha fazla mecali yoktu. Ya şimdi ya hiç...

sağ atriuma ulaşması dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder