Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...

29 Ocak 2009 Perşembe

"Vişne Likörü, Dantelli İç Çamaşırı, Bigudi, Peluş Ayı, Temizlikçi Kadın ve Karşı Apartmandaki Yaşlı Teyze"


İşte her sabah camdan cama selamlaştığım teyze. Onunla ilgili hep bir şey yapmak istemişimdir. Bu blogun en önemli konusu bence bu teyzedir. O benim işyerimin karşısındaki apartmanda oturur. Her sabah dokuzda kalkar, perdesini açıp dudağındaki hafif gülümsemeyle beraber dışarıya bakar tatlı tatlı. Dışarıya bakmasının sebebi o güzelim apartman manzaraları değil. Seyredilecek hiç bir yanı yoktur çünkü. Şişli'de karşılıklı bitişik apartmanlar her tarafı kaplamıştır. Aramızdaki boş mesafe, boylu boyunca uzayan ama yıldan yıldan en az iki metre uzayan ağaçlarla doludur. Kimine göre onlar ağaç değil bitkiymiş. (Merak edenler için not). Dışarıya şöyle bir göz atmasının nedeni belki de bizim orada ona eşlik eden varlığımızdır. Bizim orada olduğumuzdan emin olunca derin bir nefes aldığını düşünürüm. Ohh yine buradalar, yalnızlığıma arkadaşlar diye söylenir içinden. Sabahın üzerimdeki gerginliğiyle beraber, dışarıyı boş boş izlerken çok kez gözüme takılır onun balkondaki ya da odasındaki hali. Bir gün ben de yaşlandığımda onun gibi olurum herhalde. Yanımda, yakınımda bir nefes, bir soluk isterim. Koca günler, aylar, yıllar tek başına geçmez ki! Ne ben öyle insanlardan uzak yaşayabilirim ne de gördüğüm kadarıyla teyze yaşayabilir.


Teyze eşini kaybedeli yaklaşık dört yıl oldu. Amca hayattayken de temizlikçilerinden başkasını görmedim evlerinde. Temizlikçileri vefakardır, tam oniki senedir onlara gelir gider. En azından ben oniki senesini biliyorum, evveliyatından haberim yok. Kendisi de neredeyse onlar kadar yaşlıdır. Bir rivayete göre benim tontiş teyzenin Amerika'da yaşayan bir çocuğu vardır ama şu ana kadar ne geldiklerini gördüm ne de duydum. Teyzeyle amca bir elmanın yarısı gibidir. Eğer bir çocukları var ve gelmiyorsa "kendisi bilir" gibi de bir tavıra sahiptirler. Umursamazlar onu, çünkü onlar birbirlerini tamamlar. Kimseye muhtaç değillerdir. Amca vefat etmeden bir kaç yıl önce bir felç geçirdi ve yatağa bağımlı hale geldi. Teyze onu, o yaşlı haliyle yatakta bebekler gibi baktı. Arada koluna girip balkona çıkardı, ona dolaptan çıkardığı soğuk karpuzdan ikram etti. Arada kahve içip sohbet etti. Sonbahar gelince sırf o seviyor diye vişne likörü yaptı, demlenmesi için balkona koydu. Kışın balkondaki çiçeklere tüneyen martıların bağırıp çağırmasından rahatsız olmasın diye çiçeklerin başına poşet geçirdi, onları sık sıkı bağladı. İlkbahar geldiğinde de ilk iş olarak sandalyenin tepesine çıktı ve çiçeklere geçirdiği poşetleri söktü. Amcayı da yorganlarla, çarşaflarla birlikte balkondan silkeledi ve kışın mahmurluğunu attı. Kahvaltısını balkonda yaptırdı ve muntazam olarak ilaçlarını içirdi. Amca halinden çok memnun gözüküyordu. Teyze ona o kadar iyi baktı ki bir yıl sonra amca ayaklandı. Kendi başına yürüyebiliyordu artık. Birlikte sokağa çıkabiliyor ve yürüyüş yapabiliyorlardı. Tabi bu sağlıklı günler uzun sürmedi. Amca tarihin canlı tanığı gibiydi, çok yaşlıydı. Aradan bir yıl geçmeden bir sabah aniden ölüverdi.


Amcayla beraber o da ölüverdi sanki. Ev derin bir sesizliğe gömüldü, balkon eski işlevini kaybetti. Teyze o günden sonra çiçeklere poşet geçirmedi ve bir daha vişne likörü yapmadı. Öğlenden sonra balkonda kahvesini yudumlamadı. Ama hayat devam ediyordu bir yandan. O çok dirayetliydi, göğüs gerdi amcanın yokluğuna. Teyzenin kendini toparlaması, hayata devam etmesi uzun sürmedi. Yine eskisi gibi sabah bir omuzundan düşen askılı geceliğiyle balkona çıktı ve başıyla bize selam verdi. Yine bigudilerini sardı, yine siyah dantelli iç çamaşırlarını balkonun ön tarafına sansürlemeden astı. Öğleden sonraki kahvesini bu kez vefalı dostu olan temizlikçi teyzeyle içti. O camları silerken, titrek elleriyle ona bez uzattı. O işini yaparken, tabakları birer birer balkondaki masaya taşıdı. Sohbet eşliğinde yemekler yendi.
Teyze hayata seyirci değil oyuncu olarak katılmayı seçti. Haftada bir rujunu sürüp şöyle Şişli'ye doğru bir yürüyüşe çıkmayı ihmal etmedi. Alışverişten dönerken poşetlerini kendisi taşımayı çok isterdi ama artık buna gücü yetmedi. Dizleri ağrıdı ve ellerinin titremesi de giderek arttı. Galiba parkinsonu sinsice ilerlemişti. Marketin çırağından yardım aldı. Eve geldiğinde poşetinden sürpriz bir şey çıktı. Kocaman peluş bir ayı. Teyze onu alıp yatağının üstüne koydu. Akşam olunca onu yorganın altına aldı ve yatırdı. Peluş amcanın yerindeydi. Teyze gülümsüyordu. Sabah ilk iş ayıyı kaldırdı, sandalyeye oturttu. Yazları onu balkona bile çıkardı. Arada bir onunla konuştu. Arada da bizim onu gözlediğimizi kontrol etmeyi unutmadı.
Ben genellikle iş yerindeki ilk saatlerimde, eğer henüz işe başlamamışsam, camın önüne konan kukumav kuşu gibi dışarıyı izlerim. Teyzenin kalkmasını ve bana başıyla selam vermesini beklerim. Havayı koklarım. Gözlerim dalar gider. Sonra birden teyzenin perdeyi açıp balkona çıkmasıyla beraber kendime gelirim. İşte saat dokuz buçuk derim ve başımı çevirip karşımdaki saate bakarım. Teyze peluşunu balkondan silkelerken göz göze geliriz ve birbirimize gülümseriz. Bir askısı omuzundan sarkmış geceliğiyle onun balkondan güne merhaba deyişi beni hem hüzünlendirir hem de mutlu eder. Beraber güne başlarız. Gün içerisinde camın önüne çok kere gelirim. Çok kere bakışır gülümseriz ama çok nadir konuşuruz. Gözlerimiz sözlerimizi anlamsız kılar. Haftada bir, öğlen yaklaştığında vefali temizlikçisi gelir ve işe koyulurlar. O iş yaparken teyze onu yalnız bırakmaz, ona yardımcı olur. Arada bize de bir göz atar. Ben hala ayaktayım, hala işe yararım sözünü hatırlatmaya çalışır. Temizlikçi teyze dolapları boşaltırken, bizim teyze yan odada boyları tavana kadar olan, adını bilmediğim dev çiçeklerinin yapraklarını siler. Titrek elleriyle onlara su verir.
Hiç bir zaman vazgeçmez teyze. Sımsıkı tutunmuştur hayata. Başını da dik tutar. Biz akşam işten gideceğimiz vakte yakın, o da camı çerçeveyi kapatır. Görmek istemez bu anı. Vedalaşmak ağır gelir ona. Sabahtır onun vakti, sevmez akşamları. Şişli'nin akşamı ağır ağır gelir üstüne. Fazla geç kalmaz. Amca gideli akşamların da bir tadı yoktur. Alır peluşunu kucağına doğru yatağa. Peluş sıcak bir yatak arkadaşıdır ama sohbeti oldukça soğuktur, çünkü yoktur. Yeni bir günün ümidiyle koyar başının yastığa.
İşte böyledir benim karşı apartmandaki teyzem. En az seksenindedir. Eminim bir seksen sene daha verseler ona, seke seke onu da yaşar. Teyze sen çok yaşa, bizim için de yaşa....
Teyzenin sağlığına...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder