Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...

24 Temmuz 2012 Salı

yediğim içtiğim bana kalsın, gezdiğim yerleri anlatayım:))

Yeşil pasaportu aldığım günden beri dünyanın neresini gezeyim diye harıl harıl yer araştırıyorum. Nerenin nesi ünlü, tarihi, iklimi, kültürü, ilgimi çeken şeyler gibi. İlk olarak yeşil pasaport ya, yeşil yerlerden başlayayım dedim:)) ve geçen yıl doğruca İsveç'e ve Fillandiya'ya gittim. Kuzey ülkelerini hep merak etmişimdir. İlk olarak oradan başladım. Belki doğaları karadeniz bölgesine benziyor diye mi bilmiyorum. Sosyal ve ekonomik olarak bizden hatta dünyadan 100 adım ilerde olan bu ülkeleri gezince ben bu mesafenin 1000 adım olduğuna karar verdim. Uçaktan iner inmez güleryüzle karşılandım. İlk intiba çok önemli ama pek sıcakkanlı oldukları söylenemez. Mesela bir gün isveçli bir arkadaşın evine uğradık. Kapıda bir hoşbeş sefa yok, bizden önce geçti salona oturdu. Elinde bir iş vardı. Onu yapmaya devam etti. Ben öyle etrafa aval aval baktım. Ne bir sohbet ne bir ikram. Demek ki böyleler. Neyse insan medeniyetlerinden değil de sosyal medeniyetlerinden söz edeyim. Sosyal haklar olarak avrupada en iyi şartlara sahip ülkelerin başında geliyor. Sağlık sigortası, işsizlik sigortası, anne ve çocuğa verdiği ödenek, ücretsiz eğitim ki buna üniversite eğitimi dahil. vs. Bunun gibi bir sürü hak. Kim yaşamak istemez. Bunun yanında pahalı bir ülke. Gerçi aldıkları ücrete göre normal. Bir hastabakıcın aylığı 11bin kron hemşirenin 20 bin kron uzman doktorunki ise 100 bin kron civarında. Yani 25 bin lira. Niye bir doktor muayenehaneye ihtiyaç duysun ki, emeğinin karşılığının fazlasıyla alıyor.

Dikkatimi çekenleri sıralayım: Mesela bizim kreşlerde çocuklar el bebek gül bebek aman dışarı çıkmasın çarpmasın diye her yer halıfleksle döşelidir ya onlarda bahçe bildiğin çakıl. Bir kamyon çakılı dökmüşler, çocuklarda onların üzerinde oynuyor, kirleniyor kimin umurunda. Çocuk, mikrobu ve doğayı tanısınmış.Bi de marketlerde çocuklara muz bedava. Ve hepsi bebek arabasnda ve bir çoğunu babası gezdiriyor. İsveçte çocuk olasım geldi:)) İnanılmaz şekilde herkes bisiklet kullanıyor, kullanmayanlarsa spor yapıyor koşuyor. Denizle o kadart iç içeler ki ya sörf yapıyorlar, ya balık tutuyorlar, ya 18 derece suya girip güneşleniyorlar. Herkesin bir teknesi var. Şöyle ki İsveç binlerce adadan oluşan bir ülke. Şehir içindeki adalar köprülerle birbirine bağlantılı. Fillandiyaya giderken gördüm. Tek kişilik adalar var. Bir malikane ve kapısında bir tekne o kadar. Masal adası gibi. En güzeli de o kadar yeşil bir ülke ki, her yer ağaçlık, her yer yeşillik, her yer orman. Doğal parkları var alabildiğine. Hayvanlar şehrin içinde özgürce dolanıyor. Çünkü şehirde yüz ev varsa binlerce ağaç var. Bizimkiler evlerin arasına ağaç dikerken onlar ağaçların arasına ev dikmiş. Musluktan su içebiliyorsunuz. Neredeyse karadenizin yayla suları kadar tatlı sular bunlar. Evlerin inşası belli oranlara gör yapılmış, kimse kimsenin yatak odasına kadar girmiyor. Yollar dersen bildiğin konya ovası genişliğinde. Ama denizlerinin rengini beğenmedim. Bana biraz koyu geldi, şöyle akdenizin masmavi denizi yoktu orada. Belki havanın kapalı olması denizin rengini de öyle gösteriyor olabilir. Her yer çok temiz, hiç bir yerde çöp yok. Deniz kenarında, göl kenarında ne bir koku, ne kıyıya vurmuş bir çöp. Bizde bunu bulmak için artık bakir koylara gitmek gerekiyor. Tabiatları korumuşlar kısacası bizim gibi her fırsatta baltayı ağaca vurmamışlar.

Stockholm de ulaşım metroyla sağlanıyor. Biletleri pahalı gelmişti bana 40 krondu galiba. Bir de bunların h&m diye bir giyim markaları var. Buranın lcwaikikisi gibi. Her adım başı mı olur? Kusasım geldi. Ve inanılmaz zevksiz giyiniyorlar, inanılmaz o kadar yani. Ne renk uyumu var, ne moda uyumu var. Eski, renksiz, modası geçmiş şeyler. Modaya önem vermiyorlarmış, savunmaları bu. Amaa dehşet şekilde de okuyorlar. Her yerde. Metroda, parkta, bankta... Galiba biraz aşmışlar:)) Nobel de orada veriliyor zatii. Stockholm meydanda bir Türk pazarı var. Türkiye de kilosu 30 lira olan yaban mersini orada pazara düşmüş:)) Orada yaşayan sadece 30 bin kululu var, gerisinin siz düşünün. Duyan gitmiş, duyan gitmiş. İsveç başbakanı Türkiyeye gelince, gitmiş Konya Kulu da kalmış.  Bi de iltica kabul eden ülke. İltica bahanesiyle bütün kürtler orada. Muhakkak her yerde karşınıza çıkıyorlar. Fillandiyaya gemiyle giderken bile vardı:) Afrika ülkelerinden, arap ülkelerinden çok insan var. Devlet artık göçmen almaya sınırlama getirecekmiş. Her isveçli muhakkak ingilizce biliyor, avrupadaki gibi değil yani. Sıkıştıklarında ingilizce konuşuyorlar gibi bir şey. Lars Von Trier de isveçli bir yönetmen. Ne güzel bir memleket, doğaya bak, denize bak ilham al. Sonra da git dogville gibi tiyatro dekoruyla film çek. Hey Allahım ya! Bi de her yerde elma ağacı var, istediğin gibi koparıp yiyorsun. Kimse elinde sopayla seni kovalamıyor:)) Ayrıca bir müzede Osmanlının soy ağacına rastladım. Kesin çalmışlar onu. Yoksa onun ta kuzeyin tepesinde ne işi var?

Fillandiya bir sonraki yazıma kalsın.