Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...

16 Şubat 2012 Perşembe



melankoli


Lars Von Trier yaptığı filmlerle fark yaratan bir yönetmen bana göre. Ama Melankoli filmi beni melankolik yapamadı. Filmin konusu bir eleştiri yazısından okununca hoş gelebilir, hatta fantastik gelebilir. Fakat o kadar gereksiz sahnelerle dolu ki bir süre sonra bıkıyorsunuz. Bu konu beni ilgilendirmiyor diyebiliyorsunuz ve geçen her dakika filmden uzaklaşıyorsunuz. Seyirciyle arasındaki bağı giderek koparıyor, seyirciyi saramıyor, bir yerden yakalayamıyor.


Filmin sonunda bu filmden bana kalan duygu ne diye düşündüm. Olağanüstü gökyüzü görüntülerinin dışında bir şey bulamadım. Ya da bazı filmler vardır, o andaki modunuza göre anlama kazanırlar. Belki bana da öyle bir durum oldu. Bir hiçlik bir bıkkınlık duygusu oluştu. Sinematografik yönünü tartışmıyorum. Buna diyecek lafım yok ama film gelip benim bir yerime dokunmadı. Bana bir şey söylemedi. Zorlama bir sonuca da ulaşmak istemiyorum. Velhasıl Bir Zamanlar Anadolu gibi konu ve anlatım olarak mükemmel bir film değil, Oscar'da yarışması gereken bir film hiç değil.

12 Şubat 2012 Pazar

empati


Nam-ı değer oyunum. Onu meydana getirmek tam bir yılımı aldı. Şimdi onun ete kemiğe bürünmüş halini görmek istiyorum. Bunu gerçekten çok görmek istiyorum. Devamının gelmesi için buna ihtiyacım var. Yoksa ötekiler gibi bilgisayarımın hafızasında unutulup gidecek. Oynanmasını görmek için bir yıl daha beklemek istemem. İçindeki şevkin kırılmaması lazım, sonra hevesim kaçıyor, kağıda kaleme dokunmuyorum. Herşeyin değerinin ambalajla ölçüldüğü zamanlardayız. Vitrin önemli, pazarlama önemli, çevre önemli, ilişkiler önemli. Bunların hiçbirisi ben de yok. Oyunun gerçek değeriyle kimse ilgilenmiyor. Neden bahsediyor, nasıl bahsediyor, iletisi var mı yok mu, oynanmak için mi, sadece eğlencelik mi, işte herneyse kimse bununla alakadar değil. Varsa bir tanıdığın oynanır senin oyunun. Trajikomedinin absürdü diye nitelendiriyorum "empati"mi. Benim olduğu kadar herkesin olsun istiyorum. Onu görücüye çıkarmak istiyorum. Sahnelensin istiyorum, istiyorum, istiyorum...

4 Şubat 2012 Cumartesi




merhaba blog,


soğuk ve buzlu günlerin ardından ılık bir cumartesi gününden merhaba. 2012 yılının ilk yazısı bu. bayağı bir uzak kaldım blogdan. çoğu zaman bilgisayar bana ben bilgisayara bakıp durdum da yapacak, yazacak bir şey bulamadım. itiraf etmek gerekirse blog aklıma bile gelmedi. halbuki kendime -arkadaşların da dürtmesiyle- bir blog hesabı açtığımda ne kadar heyecanlanmıştım. neredeyse gazete de bir köşem olmuş kadar kadar sevinmiştim. (içimdeki yazarlık sevdası hep bir gün yüksek tirajlı bir gazetenin köşe yazarı olmaktan ibarettir. ama işte bende ki maymun iştahın da bir göstergesi bu.) Şimdiyse ilk günlerin heyecanından eser kalmadı, o kadar ki bir blogum olduğunu bile unutmuşum.

Dün akşam birden aklıma geldi bir bloga sahip olduğum. (hıı, şunu da unutmamak lazım. bir ara yasak gelmişti bloglara. ondan dolayı da kendini unutturdu yani.) Hemen tıkladım girdim. açıktı evet yasak kalkmıştı, belki çoktan kalkmıştı ama ben şimdi farkediyordum. Nasıl bir nostalji yaşadım anlatamam. eski fotoğraflara bakmak gibi. döndüm 3 yıl öncesindeki yazılarımı okudum, o anki duygularım ve hayatım aklıma geldi. Gözlerim yaşardı ağlayacak gibi oldum. ben öyle günlük falan tutan biri değilim. hayatın çok ayrıntısına girmeyen, biraz üstün körü yaşayan, hep ileriye bakan ve acelesi olan biriyim. Günlük tutanlara, anların tadını çıkaranalara, uzun uzun gözleri dalanlara da ayrı bir özenirim, imrenerek bakarım. işte dün onlardan biri oldum. öyle bakakaldım yazdıklarıma, neredeyse hepsini teker teker okudum. İnsan hafızası kötü şeyleri siler, iyi şeyleri hatırda tutarmış. güzelmiş o günler güzelll. ya da bugünlerden öyle görünüyor.

Yaklaşık altı aydır güzel günler geçirmedim, hem iş ve özel hayatımla ilgili. Özellikle iş hayatımda 80 darbesinin baskıcı ve statükocu zihniyetini birebir yaşadım desem ayıp olmaz. darbeye, baskıya, zülme dair bir şey yazarken yazdıklarımın hep kısır kaldığını, duyguyu veremediğmi düşünürdüm, çünkü öyle bir şey yaşamamıştım. empati kuramıyordum. ama eminim bugünlerden sonra yazdığım her şey çok daha güçlü ve durumu anlatır nitelikte olacak. artık yaşadım ve aktarmakta sorun yaşamayacağım. hayatta her zaman iyi tecrübeler olmaz, kötü şeyleri de tecrübe ederiz. iki yanlıştan bir doğru çıkaracağın inşallah. iyi bir yazar olacağım.


arkası haftaya:)