Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...

16 Mart 2010 Salı


tebdil-i mekanın havadisleri...

Dün işyerimdeki bir sohbet konusundan bahsetmek istiyorum. Aslında her gün buraya yazacak kadar değişik muhabbetlerle karşılaşıyorum. Hepsi tecrübeyle sabit, kıssadan hisse şeyler. Yeni arkadaşlarımın bir çoğu tabiri caizse dini bütün insanlar, en azından şekil itibarıyla öyle gösteriyorlar. Bu durum ilk başta çok tuhafıma gitti, fakat giderek alışıyorum. Öyle bir grupla beraberim ki bu dini bütün gibi gözüken arkadaşlar çoğunlukta ve ben istediğim gibi özgürce konuşamıyorum. Hem konuşacağım şeylerin konusunu bir daha düşünmem gerekiyor, hem adab-ı muaşerete dikkat etmem gerekiyor. Müstehcen şeyler konuşmamalıyım, mizahı anlamayıp bana yargısız infaz yapabilirler. İdeolojik olarak kendimi ön plana atmamalıyım, aslan yürekli rişar olmaya gerek yok. Gereksiz yere devrimci komünist damgası yerim. Ki ben sınırlarda gezinen, çok keskin düşünceleri olmayan biri olarak bu damgayı bu ortamda kesin yerim.



Ortada bahsi geçen mevzuyla ilgili bir fikrim oluyor mesela. Ya bunu nasıl söylesem de burada normal bir insan olarak algılansam diye düşünürken, bir bakıyorum söyleyeceğimi unutmuşum, keyfim kaçmış, enerjim düşmüş. Ben öyle hesap ederek, düşünerek konuşan biri değilim ki. Genelde sözcükler dilimden doğaçlama çıkar, etrafı çok dikkate almam ve ilk düşündüğümü önce söylerim. Böylece beni tanımayan insanlar da anında benim hakkımda yanlış bir izlenme kapılabilirler. Bu çok mu önemli? Evet şu durumda önemli. Çünkü her gün sekiz saatim onlarla geçiyor. Huzursuz biri değilim, etrafa huzursuzluk vermek istemem, huzursuz edilmek de istemem. Kemiği olmayan bir dilim var ve maalesef onu burada tutmak zorundayım. En azından bir süre daha.


Durum çok iç karartıcı. Yanlış bir imaj çizmemek için debeledip durdum ilk günlerden beri. Ama canıma tak etti. Ben bu değilim çünkü. Yavaştan yavaştan kendime geliyorum. Dilim çözülmeye başladı. Yavaş yavaş alışacaklar bana. Önce tuhaf tuhaf baktılar söylediklerime, olayları yorumlayışıma şaşırdılar. Mesela herhangi bir olayı ben hemen belden aşağı muhabbete getirip, müstehcen bir kelime kullanmaya gerek kalmadan kafalarda şimşek çaktırabilirim. Niye böyle bir şey yaparım? Sebebi yok ama işin komiğini buradan çıkarmayı seviyorum ve her kim olursa olsun belden aşağı muhabbete gülüyor ve akıllarda kalıcı oluyor. Ya da tam tersi çok bilimsel açıklamalar da yapabilirim. Güncel hayattan örnekler verip genellemeler yapabilirim. Bir anda arşa çıkarıp bir anda yerle bir edebilirim insanları. İnsanların akıllarında kalsın diye söylediklerimi mimiklerimle oynayabilirim. Orada tanıdığım beyin gücü insanlarına anında bir lakap takabilirim ve onları taklit edebilirim, kişilikleri hakkında psikolojik bir açıklama getirebilirim. Beyin gücünü anında yerip dibine batırıp, karizmalarını sıfırlayabilirim. (Laf aramızda bir tanesini fena benzeteceğim.)


Bu durum iş gücünün hoşuna gidiyor, onların içlerinden geçirip de söyleyemedikleri şeyleri ben rahatlıkla söylüyorum, dillerine tercüman oluyorum. Rahatlığıma şaşırıyorlar ama çok da hoşlarına gidiyor. Bir espriyi yapmak için onu yaşamak gerekmiyor, önemli olan onu anlatırken yaşanmışlık etkisi vererek karşı tarafa bunu gerçekmiş gibi yaşatmaktır. Aynen öyle yapıyorum, doğaçlama yapıyorum, şivelerle süslüyorum, tecrübelerimi ardı sıra sıralıyorum. Böyle bir muhabbette bunlar benim söylediklerime nasıl tepki vereceklerini şaşırıyorlar. Sonra içten içe kıkır kıkır gülmeye başlıyorlar. Akıllarından benim hakkımda kötü düşünceler geçiyor bir yandan, bakışların bazıları böyle gelmeye başladı çünkü. Onların akıllarını okuyabiliyorum ve sonrasında aynen içlerinden geçirdiklerini pat diye espriyle karışık yüzlerine söylüyorum. Onları ve tepkilerini izlerken acaip zevk alıyorum. İnsan psikolojisi, sosyolojisi, antropoljisi ne kadar insana dair bilim varsa hepsine dair bilgilere ulaşabilirsiniz bu ortamlarda.


Dün toplu ibadettten konu açıldı. Malum burası hacı hoca takımı bir yer. Ben de çocukluk anılarımdan bahsedip bunları biraz güldüreyim, biraz da dinle dalga geçilebileceğini onlara göstereyim dedim. Çocukken annemin beni teravih namazına götürdüğünde, benim namazda gülüp namazı bozduğumdan, kadınların sesli dua okumalarıyla dalga geçtiğimden, başımın kadınların eteğinin altına girdiğinden söz ettim. "Daha o zamandan ne mal olacağın belliymiş, seni gidi beynamaz" dediler. Ama gülmekten de kendilerini alamadılar. Sonra yaz tatillerinde camiye gittiğimde dersi nasıl kaynattığımı, arkadaşlarımın yün kazaklarından kopardığım tüyleri havada üflerken birden başımda hocanın sopasını parçalanmasını, eşarplarımızı birbirine bağlayıp sonra çözemeyişimizi, ayakkabılarımızı saklamamızı ve dualara kendi dilimizde cümleler ekleyip onlarla dalga geçtiğimizi anlattım. Herkesin çocuklukla ilgili anıları aşağı yukarı böyledir, bunlar da benimle aynı süreçten geçmişlerdir muhakkak. Aslında insanlar bana gülerken bir taraftan kendi çocukluklarına gülüyorlar.


Bugün de yüzme sporundan söz açıldı. Ben de havuza gittiğimden falan bahsettim. Hatta bir arkadaşa "gel beraber gidelim benim gittiğim havuz gayet güzel, hocalar güzel, bir kere karma, haremlik selamlık değil bu sebeple oldukça eğlenceli" dedim. Arkadaş "çok güzel gelirim o zaman" dedi. Bunun duyan bir başkası bana kötü bir bakış attı, "kötü kadın müzeyyen bunu da yoldan çıkaracaksın, bir eyüpe gidin de tövbe edin, siz böyle nelerden bahsediyosunuz" dedi. Biz de bastık kahkahayı. Böyle tepkiler alınca ben daha da üstelerine gitmeye başladım. "Eyüp'de bir sürü tesettürlü bayan var, demek ki çok günah işlemişler, şimdi tövbekarlar öyle mi?" Hemen "günahın çeşitli şekilleri vardır, doğrudur tövbeye gitmişlerdir" diye bana cevap verdi. "Ve uzatmadan sen de bir an önce git "dedi. Ben de "yaa biraz daha toplayayım, boş yere meşgul etmeyeyim, gittiğimde toptan tövbe eder, defteri yenilerim" dedim. İşin komiğini çıkarmaya bayılıyorum. Yine güldüler ama tuhaf bakışlarını hala üzerimden alamadılar. Çok çalışmam lazım çok.


Yeni mekanın atmosferi yaklaşık böyle, ortamın böyle olacağı hiç aklıma gelmemişti. Farklı bakış açılarına sahip insanlarla olmayı tercih ederim de bir taraftan. Kendimi aynada görmekten ziyade başka aynalarda bakıp başka insanlar görmek benim açımdan besleyici bir durumdur. Bu beni zorlar, ben zorlandıkça araştırmaya, bulmaya, oradan yeni bilgilere, yeni verilere, yeni sonuçlara ulaşmaya çalışırım. Sürekli bir beyin fırtınası hali.


Çok değişik konular geliyor gündeme. Ara ara paylaşacağım bunları sizlerle. Hadi kalın sağlıcakla...

2 yorum:

  1. karikatüre tıkladım ama büyümedi.

    ben konuşan, kendini konuşarak ifade eden insanları çok severim.

    yavaş yavaş arkadaşlarını etkilemeye başlamışsın:)

    sana yönelen bakışların büyük nedeni şimdiye kadar kendini tutmandan kaynaklanıyordur. şimdi içlerinden vayy be diyorlardır:)

    bu yazı dizisinin devamını bekliyorum...

    YanıtlaSil
  2. karikatürü bir türlü büyütemedim, ben de değiştirip yeni bir şey koydum:)

    galiba öyle incilerimi tek tek döküyorum, başlangıçta onları gözlemledim, şimdi konuşmak vakti. madem konuşma gibi bir kabiliyetimiz var, niye susarız ki:)

    vaktim olunca yazacağım...

    YanıtlaSil