Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...

30 Ekim 2010 Cumartesi


Yüzyıllık tembellik mesaisini bu aralar benimle tüketiyor...


Nasıl bu kadar tembel olabildiğime ben bile şaşırıyorum. Ki tembellikten son derece keyif alan birisiyim. Ama sınırı öyle bir aştım ki, geldiğim nokta da bu kişinin ben olduğuma inanamıyorum. Tembellik dediğin bugünün işini yarına bırakırsın, biraz fazla uyursun, derli toplu olmazsın, bir ay film izlemezsin, bir ay yazı yazmazsın, kös kös oturup zapping yaparsın vs. Oysa ben ne yapıyorum. Bunların karekökünü al, onu onla çarp ancak o zaman benim tembelliğime ulaşırsın. Burada saydıklarım benim tembelliğimin yanında devede kulak kalır.
Mesela bir senaryo hikayeciğim var, karakterler belli, yer belli, zaman belli, filmin adı bile belli. Ama ben iki satır bir şey yazmıyorum. Şimdi olmaz akşam, akşam olmaz gece, gece olmaz uykum var, sabah olmaz başka işlerim var diye diye bir senedir kalem oynatmıyorum. Kendimden utanıyorum. Rezillik diz boyu. Ya da film almışm geçen kıştan. Zavallılar dvdnin üstünde tozlandılar. İzlemeden de arşive kaldırmak istemiyorum. Onlara da yazık ettim. Bi de uzun zamandır niyetlendiğim ve habire o kişiler tarafından onlara gideyim diye taciz edildiğim kişiler var. Onlara da gitmedim, gidemedim tembellikten. Yaşlandım da acaba evden mi çıkmak istemiyorum onu da bilmiyorum. Kitap okurken bile gayet ağırdan alıyorum. Bir kitabı bir ayda bitiriyorum ya da bitiremiyorum. Böyle bir yavaşlık, acizlik, dalalet, tembellik olabilir mi? Bu duruma üzülmesem bir şey değil. Üstüne bir de üzülüyorum. Madem üzülüyorum kalk bir hareket göster hepsini yap di mi? Yok, yine yok. Sorunu tespit ediyorum, çözümü de söylüyorum ama uygulamaya sıra gelince bunları söyleyen ben değilmişim gibi hiç üstüme alınmıyorum. Buna da pişkinlki derler. Valla bana ne derlerse desinler herşeyi hak ediyorum. Kimse demeden ben söyleyeyim, özleştirimi de yapayım. Tembelim, pişkinim, rezilim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder