Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...

18 Mart 2009 Çarşamba

Merhaba blog,
Sanırım bu blogun hakkımda yazan kısmını doldururken bir özelliğimi belirtmemişim. Ben tembelim, hem de çokkk. Bugün martın 18'i ve mart ayına ait sadece bir yazı yazmışım. Niye böyle olmuş? Gayet açık ve net. Tembellik ruhumda var. Bir kaç örnek vereyim, şöyle biraz eğlenelim. Malum gece mesaisindeyim ve burası çok sıkıcı.
İlk aklıma gelen, akşam evde yalnızken karnım açlıktan zil çalsa, kıvransam bile sırf tembelliğimden kalkıp yemek yemem, ya da yedim diyelim ikinci tabağı asla yemem. Gözüm yemeklere bakar ama yine de yemem. Kim ağzına kaşığı, çatalı, bıçağı götürecek, kim çiğneyecek, kim yutacak. Yemekten sonra çay içmeyi sevmeme rağmen çay demlemeye üşendiğimden çay da içmem. Artık içmeye içmeye öyle de bir zevkim kalmadı zaten. Geçelim salona. Televizyonda bir dizi ya da bir film izliyorum hem de yeni başlamış. Oooo, kim bekleyecek şimdi bunun sonunu, bitmez iki saate. Boşveririm zapping yaparım, film ne olursa olsun. Ama bir parantez açayım. Film izlemeyi dvd de severim. Çünkü onun saatini kendi boş saatime göre ayarlamışımdır. Öyle, program müdürleri benim ne izleyeceğime, hangi saatte izleyeceğime karar veremezler. (Vayy anarşistlik gördüm kendimde, amaninnn). Neyse... Evdeki bütün kumandaları yanıma alırım, telefonları da. Hatta evin zilinin de bir uzaktan kumandası olsa da onu da yanıma alsam, yerimden kalkmak zorunda kalmasam. Diyelimki zil çaldı otomatiğe bastım dış kapıyı açtım. Kim olduğunu sormam zaten. Kapıda da onun gelişini bekleyemem. Kapıyı açık bırakırım, salondaki koltuğuma giderim. Çaprazımdan kapıyı gözetlerim, kim geldi diye. Öyle kapıda ağaç gibi dikilip kimin geleceğine bakamam. İnşallah günün birinde kapıya kötü birisi gelmez, yoksa ayvayı yedim. Açık kapıdan cuppp içeri girer allah korusun, gerisini yazmayayım.
Sabah erken saatte evden çıkıp işime giderim ama asla bir önceki günden ütü yapmam. Sabah işe geç kalma telaşı içinde ne giyeceğime karar veririm ve ütüyü o an yaparım. Cilt bakım ürünleri satın alırken özellikle hepsi bir arada olan formlarını almaya dikkat ederim. Öyle ayrı ayrı, bir tören havası içerisindeki işleri hiç sevmem. Herşey pratik olmalı, sür ve çık olmalı. Ben eşyaya değil, eşya bana hizmet etmeli. Şampuanımda öyle, ikisi birarada. Ayrı bir krem yok yani.
Yine tembelliğimden, bana daha uygun bir ulaşım aracı olmasına rağmen, sabahları metroya binmem. Çünkü metroya kadar biraz yürümem lazım, bu da beni bozar. Otobüsün sıkış tıkış kalabalığına, sevimsiz suratlarına katlanırım da beş on adım fazla atmam. İşyerindeki tembelliklerimi hiç anlatmayayım. Mümkünse en kısa sürecek işleri üstlenirim. Çayımı, erken bitmesin doldurmak zorunda kalmayayım diye kupada içerim. Hem de kupada içilen çayı sevmememe rağmen. Kapı zili çalınca duymamazlıktan gelirim.
Mağazada bir şey denemekten nefret ederim, bedenime uygun bir şeyse denemeden alırım. Bazen akbilimi doldurmaya üşenirim, aklım başıma gelene kadar halk otobüsüne binerim. Gazetelerin renkli sayfalarına bakarım, çoğu zaman alttaki yazıları okumam. Kitap aldığımda da ilk olarak arka sayfasını okurum. İlk sayfadan başlamak için bir iki gün enerji toplarım, sonra okumaya başlarım. Mümkünse bağcıklı ayakkabı almam, bir ayakkabımla öteki ayakkabımın arkasına basıp öylece ayağımdan çıkarırım. Saçımın boya zamanı gelse de en az aradan bir ay daha geçer sonra boyarım. Çoğu zamam tembelliğimden yemeklerin yanına salata sapmam. Tatlıyı zaten sevmem, onu hiç yapmam. Meyvalarda lüzumsuz, yemesek de olur. Arada bir arkadaşların gazına gelip takı alırım. En fazla bir hafta takar, bir yıl hiç takmam. Ama diyelimki es kaza küpe taktım. Kulağımı rahatsız etse de gece çıkarmam. Akşam duş alıp yatmamışsam ve böylece göz makyajım silinmeşse eğer, zahmet edip iki dakikamı buna ayırmam, onu silmem. Silmediğimi bildiğim için gece yastığa bulaşmasın diye uykuda devamlı kendimi kontrol ederim, düzgün yatmaya çalışırım, başımı yastığın altına sokmam. Bir ton para döküp aldığım göz altı kremimi ise hiç sürmem, en fazla yılda iki kere. Vucüt losyonu hak getire, onu da zaten hediye vermişlerdi. Daha bir kere bile sürmedim.
Ayakkabılarım kirlense de onları temizlemeyi yağmura bırakırım, doğal yoldan temizlensinler diye. Balığı da sevmem, temizleyip yemekten üşenirim. Onu temizleyene kadar açlığım gider. Ders sırasında not tutmayı, sonrasında kendiminde okuyup anlamadığı bir dilde yaparım, inanılmaz kısaltmalar yaparım. Bu sebeple, benden not isteyip alan bir daha almaz. Bayanların çantasında olan küçük makyaj malzemeleri benimkinde hiç olmaz. Taşımaktan üşenirim. Bazen sırf üşendiğimden tuvalete gitmem, eve kadar tutarım. Müzeleri gezmeyi de pek sevmem, tarihi bilgileri okumaya üşenirim.
Bu yazdıklarım ilk aklıma gelenler, biraz daha düşünsem kim bilir daha neler çıkar. Yaşasın tembellik:))) Şimdi sevgili blog beni birazcık da olsa anladın mı? Affettin mi? Benim ruhum tembel ya da yorgun...Hangisi beni affettirirse:)))


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder