Serzenip mi kendine gelecek yoksa silkenip mi kendine gelecek henüz bilemedi, dolaşıyor...

24 Kasım 2009 Salı


24'ten sonra bir hikaye...


Cumartesi gecesi arkadaşımla beraber TSYD'nin organize ettiği bir yemek için Sarıyer'e gitmiştik. Yemek gayet keyifli geçti. Sisten dolayı boğazın enfes manzarasından yoksun kaldık ama fasıl yapan amcamız kulaklarımızın pasının sildi, oynadık, güldük, kurtlarımızı döktük. Kalabalık olmadığımız için muhabbet daha samimi oldu. Bir dahaki yemeği de aynı mekanda yapmak üzere sözleştikten sonra 23:30 gibi oradan ayrıldık. Hala sis vardı...

Arkadaşım sis olduğundan dolayı arabayı temkinli kullanıyordu. Ben de gecenin kritiğini yapıyordum. Derbent civarında trafik ışığında durduk ki; ansızın arkadan kütttt diye bir araba çarptı bize. Biz de öndeki arabaya tabi. Ben algılayamadım önce ne olduğunu. Arkadaşıma ne oldu dedim. O da araba çarptı, iyi misin dedi? İyiyim dedim, onu sordum ve belimdeki hafif ağrıyla arabadan indim. Ben inerken arkadaşım inemedi. Başımı çarptım dedi. Ben daha kazanın şokunu atlatamamışken bunu duyunca iyice şoka girdim. Ne yapacağımı şaşırdım. İlk defa bir kaza geçiriyordum ve arabada yaralı vardı. Hemen onun yanına gittim. Çok bilinçli değilim o anda. Kafamdan bir sürü şey geçiyor ne yapacağımla ilgili, ama bir türlü olaya konsantre olamıyorum. Bir bakıyorum onun başını elliyorum, bir bakıyorum yanımıza gelenlere emirler yağdırıyorum, bir bakıyorum telefonumla birilerini aramaya çalışıyorum. Bir yandan yardıma gelenlerin onu arabadan çıkarmalarına engel oluyorum. "Hareket ettirmeyin başını çarptı, boyunluk takılması lazım" diye bağırıyorum. Bize çarpan arabada üç alkollü kişi, bizim çarptığımız da karısını doktora götürmeye çalışan biri. O sırada birisi gözümün içine girmeye çalışıyor, yırtıyor kendini "benim ben" diye? Görmüyorum onu. Bağırıyorum sadece 112'yi ayarın, 155'i arayın. Adam iyice bağırıyor kendini tanıtıyor. Bir bakıyorum yemekte beraber olduğumuz arkadaşlardan biri. Hemen arkamızdan geliyorlarmış, kaza olunca durmuşlar yardıma gelmişler. O an dedim, bu gökten inen bir melek, sevincimi anlatamam. O kadar çaresizim ki. Bu arada bize çarpanlar "hemen götürelim hastaneye, buraya çok yakın falan" diyorlar. Ben bağırıyorum onlara, "ellemeyin arkadaşımı, 112 çağırın!". Korkuyorum çünkü boyun travması, boyunluk lazım. Bir şey yoksa da böyle karga tulumba götürülür, allah korusun o an bir şey olur. Ben böyle etrafa emirler yağdırırken bir taraftan da arkadaşıma soruyorum kimi arayayım diye. Kardeşini arattırdı bana. Ben olabildiğince sakin bir sesle -o an nasıl olacaksa- "biz kaza yaptık iyiyiz ama gelmen lazım" dedim. Kardeşi ne yapacağını şaşırdı, anında geliyorum falan dedi. Yemekteki arkadaşımız polisi aradı. Şimdi aklıma geliyor, ben 112 yi aramışım hemen ama aradığımı unutmuşum hala etrafa bağırıyorum niye aramadınız 112'yi diye. Az sonra polisle beraber 112 geldi, arkadaşımı onlara teslim ettim, hangi hastaneye gideceklerini öğrendim. Onunla gitmek istiyorum fakat arabanın yanında birinin kalması gerekiyor. Yine arkadaşımız, eşini arkadaşımla beraber hastaneye gönderdi, kendisi benimle arabanın yanında kaldı. Bu arada ben ehliyet ruhsat işleriyle uğraşıyorum, bir tane kimlik de onun yanına verdim hastanede lazım olur diye. Kardeşini arayıp gideceği hastaneye yönlendirdim. Durmadan telefonum çalıyor, soğukkanlığımı koruyup herkese cevap vermeye çalışıyorum, annesi arıyor, kız kardeşi arıyor, dayısı arıyor. Bir şey yok diye ikna etmek mümkün mü, ambulans seslerini duyuyorlar zaten. Onu ambulansa koyduğum sırada dayısı geldi. Daha da bir rahatladım, polislerle ve tutanaklarla o ilgilendi. Ben de yemekteki arkadaşımla beraber hemen hastaneye gittim. Bana soruyorlar bir şeyiniz var mı diye, ben panikten dolayı ağrıyı unuttuğum için yok diyorum.

Hastaneye gittiğimde kardeşleri oradaydı, bizimkinin filmlerini çekmişler sedyede yatıyor, arkadaşımızın eşi başında. İyiydi biraz ağrısı vardı. Erkek kardeşi kötü durumdaydı, çaktırmamaya çalışıyordu, sucuk gibi terlemişti, beti benzi solmuştu. Çok gergindi, çok korkmuştu, herşeyin o anda yapılmasını istiyordu. Doktorlarla iletişimi ben kurdum alttan almaya çalışarak. Fakat gereken yapılmıştı, hem de çok hızlı bir şekilde. Bizimki ambulansla hastaneye gittiğinde kardeşi hastanenin kapısında onu bekliyordu. Nasıl ulaşmıştı o kadar kısa sürede hastaneye ve o siste şaştım kaldım. O da hatırlamıyor zaten. Biz sonuçları beklerken annesiyle babası geldi. Annesi onu sedyede öyle yatıyor görünce küt diye yere düştü bayıldı. Bu kez çocuklar onunla ilgilenmeye başladı. Ben arkadaşımın başında sedyeyi doktorun yanına götürdüm. Doktor filmlerini değerlendirmişti, kırık çıkık bir şey yoktu, beynine bir şey olmamıştı. Ağrı kesici yaptılar. Kaza yerine gelen polisler alkol testi için kan almaya geldiler, adli vaka olduğu için hastaneden rapor aldılar. Çok şükür ki bir damla alkol almamıştık. Evde gözlemlememiz koşuluyla gönderdiler. Önce karakola gidip ifade verdik. Sonra eve geldik. Sabah altıda yattık, iki saatte bir ben buna şuur kontrolü yapmak için kalktım. Her şey yolundaydı. Öğleden sonra yemek için kalktık. Babasının ilk lafı "bir musibet bin nasihatten iyidir, bir daha ondan sonra dışarı çıkmak yok!" oldu. Biz hemen itiraz ettik tabi, "bizim ne suçumuz var geldi çarptılar" dedik. O an ikna etmek mümkün mü? Baktık olacak gibi değil, uzatmadık. Gece yardım eden arkadaşımız aradı. Gözlerimiz doldu valla. Hızır gibi yetişmişti, gecenin ıssızlığında, ormanın kenarında ve üç alkollü adamın yanında.

Böyle bir deneyimim oldu. Hiç trafik kazası geçirmemiştim, bir daha da geçirmek nasip olmasın. Çok korktum, arkadaşımı öyle görünce panik yaptım, bildiğim herşeyi unuttum bir anda. Sonra düşündüm böyle durumlar için bir acil eylem planı oluşturmak lazım. Yoksa apışıp kalıyorsun, afallıyorsun. Telefonda acill aranacka kişiler, nasıl konuşulacağı, 112, 155 falan gibi. Gerçi arkadaşım beni çok başarılı buldu. O durumda bile patron gibiydin herkese emirler yağdırdın, organize ettin dedi. Bense hayal meyal hatırlıyorum o anları.

Pazar günü belimde ağrı yoktu. Dün işe gittim. İşim gereği 3 saat sabit ayakta kaldım. İşim bitince hafiften bir ağrı başladı ve giderek şiddetlenmeye başladı. Allahım ayakta duramıyorum, gittim hemen film çektirdim. Bir şey yokmuş ama mr çekilmesi lazımmış. Kas gevşetici önerdiler, muhakkak yatak istirahati dediler. Maalesef dün çok işim vardı ve dinlenemedim, üç tane hap içtim. Gece olduğunda ne oturabildim ne yatabildim, belim yerinden kopacak gibi, uyuşmalar var. Bu sabah işe gitmedim evde dinleniyorum hala mr çektirmemekte ısrarlıyım. Ağrım ayakta durduğum müddetle doğru orantılı olarak artıyor, yatıyorum yine geçmiyor. Ağrımla boğuşma durumu var bakalım nereye kadar.

Bu kazadan çıkarılacak sonuç: Her zaman herşeyi kontrol altına alamazsın, boşuna uğraşma, kendini bırak, sıkma. İnat etme, doktoru dinle. Kazayla ilgili bir hata yok, durduk yerde araba çarptı, aile büyüklerinin bunu kullanmasına izin verme. Sakin ol, acil eylem planı oluştur. Olacakla öleceğe çare yok, kendini yıpratma, neden diye sorma. Herkese kazasız belasız günler dilerim...

Not: Ayrıca fena da olmadı, bir kaza sahnesi yazarken artık kazazedelerle daha kolay empati kurabilirim.

4 yorum:

  1. canım çok geçmiş olsun.
    mr çektir derim ben. bel bu şakaya gelmez. çektir için rahat etsin.

    YanıtlaSil
  2. çok geçmiş olsun..öyle bir yazmışsın ki, okurken gözümde canlandı hepsi.

    geçmiş olsun tekrar sevgiyle...

    YanıtlaSil
  3. :) Ceviz çok geçmiş olsun. Yaşayarak öğrenmek herzaman daha iyidir ama bu çok farklı bir deneyim, çabuk atlatmanı dilerim. Mr ıda bian önce çektirmelisin bu işler bekletmeye gelmez. Allah korusun. Sevgiyle kal..birde şimdiden mutlu, ağrısız, sancısız bir bayram geçirmen dileğiyle :)

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkür ederim, herkese kazasız belasız günler, bayramlar dilerim...Acı patlıcanı kırağı çalmaz türünden bir şahsiyetim ben. Ağrım bugün daha iyi, sanırım mr çektirmeyeceğim. Çekilse de olacağı şey, ağrı kesici ve yatak istirahati. Onları yapıyorum zaten:)) Kendi reçetemi kendim yazdım...

    YanıtlaSil